Kadınlar Bir Güne Sığar Mı?







Son 5 yılda öldürülmüş 700 kadın; her geçen gün artan taciz, şiddet ve cinayet... Bu şartlar altında bugünü kutlamak gelmedi içimden ama yine de bir şeyler yazmak istedim. Üniversiteden çok sevgili arkadaşım Nazlı Tutan'ın bir projesi için daha önceden hazırlamış olduğum yazımı paylaşıyorum şimdi...

KADINIM!
Bir kadın olarak doğmuş olmanın verdiği özgüven ve farkındalık hissiyle yazıma başlıyorum. Kadın, doğduğu andan itibaren görev ve sorumluluklarla kuşatılmış bir dünyaya açar gözlerini öyle ki toplumun, ailesinin, çevresinin yani herkesin bir söz hakkı vardır üzerinde. Kadın evlenir, çocuk doğurur, çocuğuna bakar. Annelik yapar. Ona doğal olarak bahşedilmiş bu kutsal meslek sayesinde aynı anda birden fazla insana dönüşüveren bir tiyatro oyuncusudur sanki... Yeri gelir çocuklarına dünyayı öğreten bir öğretmen olur kendisi de sürekli yeni şeyler öğrenen bir öğrencidir artık bu sahnede. Bazen de hasta çocuğunun başında nöbet tutan doktor olur. Kimi zamanda masayı donatmış bir aşçıdır.
"Her şey" olan kadın "hiçbir şey" muamelesi görüyor çoğu kez. Duyguları sömürülmüş, ağlatılmış, incitilmiş, şiddete maruz bırakılmış, aldatılmış, dövülmüş, terk edilmiş hatta erkek egemen olan kimi toplumlarda erkek doğmadığı için öldürülmüştür. Buna rağmen günümüzde susturulmaya çalışılan bir çok kadının sesi yine kadınlar olmuştur. Zamanla üzerindeki baskıdan, ayrımcılıktan ve haksızlıktan kurtulmayı başarmıştır. Bunu okuyarak, yazarak, içindeki hevesi tüm dünyaya haykırarak duyurmuştur. Özgürlük timsali, ilerlemenin ismi oluvermiştir.
Kadınlar çalışma hayatının içinde yer almaya başladıklarından beri hemen hemen her türlü işte çalışan kadınlar iş yaşamına ait zorlukların yanında pek çok farklı sorunlarla da karşı karşıya geldiler. İş hayatında ilerlemek, kariyerinde yükselmek, çeşitli sosyal haklardan yararlanmak, eğitim, yaş, meslek seçimi gibi konularda erkeklere oranla daha fazla sıkıntı çeken kadınları evde de erkeklerin karşılaşmadığı tarzda sorunlarla mücadele ederken görebiliyoruz. Bir yerden iş yerinde kendini kabul ettirme, erkeklerle arasındaki eşitsizlikleri gidermeye çabalamak diğer yandan evinde ev işlerini ve çocuklarına ait sorumlulukları yerine getirmeye çalışmaktadır.
Aile bütçesine katkı sağlamak, yaşam standartlarını yükseltmek, kendi ayakları üzerinde durabilmenin gerekliliği bilinciyle hareket ederek, mesleğinin toplumda saygınlık kazanması isteği ve üretken olup ruhsal sağlığını da koruyabilmek için çalışmaya başlayan kadın gerek ev işi hayatındaki gerekse çalışma hayatındaki çeşitli sorunlarla yorgun bir birey haline gelmeye başlıyor. Bu yüzden de bu mücadeleci ruhu zamanla çörekleniyor benliğine...
Ev hanımı da olsa çalışan kadın da olsa ağır bir işçi gibidir kadın. İki türlü de mesaisi yoğun, yıpratıcı ve çok patronlu bir hayatın ortasındadır.
"İyi" kavramının hakkını sonuna kadar verebilmek istercesine evinde iyi bir eş ve anne, iş yerinde iyi bir çalışan olmak için çabalar.
Eşine, çocuğuna yeterli vakit ayıramaz doğal olarak ve onlarla sağlıklı, yeterli bir ilişki kuramadığı içinde strese girer. Bu sebeple de kendisini suçlu, ihmalkar, kızgın, kaygılı ve yetersiz hissedebilir. Bu yüzden de aile içi geçimsizlik ve boşanma durumları oluşur.
Kadın olmak zordur aslında kadın olan iyi bilir bunu.
Tarih boyunca sosyal düzenin, adaletin, sağlığın, sanatın, bolluk ve bereketin simgesi olmuş kadın; tarla, bahçe, su kanalları açma, dokumacılık, tarım ve hayvancılık gibi işlerde hep ön saflardaydı. Doktor, ebe, mühendis, şoför, subay, pilot, meyhaneci kadın olur mu diyenlere inat hep erkeklerle yarıştılar.
Anadolu kadınında da, batıdaki kadında da aynı gücü, özgüveni ve yeteneği gördük görmeye de devam edeceğimizi düşünüyorum.
Geçmişe baktığımızda tanrıça kültürünün ve anaerkil ailenin sürdüğü toplumları gözlemleyebiliriz. Öte yandan Asya'da yaşayan Türk kadınlarının erkekler yanında önemli bir rolü olduğu da bilinir. Öyle ki kadın erkeğiyle eşit haklara sahip ve buyruklarda Han'ın imzasının yanında hatunların imzalarının yer aldığı örneklere rastlanılabilir.
Osmanlı dönemine bakıldığında ise İslami kurallara göre hareket edildiğinden kadın ikinci planda kalmıştır. Erkek bir kaç kadınla evlenmiş istedikleri zamanda boşanmışlardır.
Kadınlar çeşitli kısıtlamalara ve yasaklara maruz bırakılmışlar, hakları ve özgürlükleri ellerinden alınmıştır. Örneğin, sokağa çıkmaları, çarşıda, pazarda gezmeleri hep yasaklanmıştır. Buna rağmen kadın üretici güçtür. Kocasını, oğlunu askere yollar kendi tarlada, bağ bahçelerde çalışır. Hayvanını besler, ekinini eker, giyecek, yiyecek üretirmiş.
Kurtuluş Savaşında da sahnededir kadın. Bir çok kadın silahlarla savaşarak, cephane taşıyarak var gücüyle vatanı için canı pahasına savaşmıştır.
Cumhuriyetin ilanından sonra da Atatürk, kadınlara özgürlük, eşitlik ve erkeklerden farksız bir toplumsal konumdan söz eder ve onlara çeşitli haklar verir. Ancak bugüne baktığımızda kadın; yaşı, eğitimi, sosyal konumu ne olursa olsun erkek şiddetine maruz kalmaktadır. Hor görülen, itilen, ezilen, kısıtlanan ve hakları elinden alınan kadınların sayısı ne yazık ki her geçen gün artmaktadır.
Kadın olmak yürek ister ve zordur aslında... Her açıdan çok zordur. Bir düşünün erkeğin egemen olduğu bir toplumdaki kadının rolünü ve erkeğin arzularının hedefi olmanın ağırlığını...
Kadın yaşlandıkça çirkinleşeceği korkusuyla ve sürekli hem cinsleriyle rekabet halinde yaşamaya mecbur bırakılmışçasına savaşır kendi dünyasında. Oysa o kadar güçlüdür ki bir kadın, isterse tek başına tüm dünyayı ele geçirebilir, herkese meydan okuyabilir.
İdolüm olan iki kadından biri annem hep şöyle der: "kadın demek detay demek." Çünkü evini, işini, aşını, çocuğunu, eşini aynı anda birden fazla şeyi düşünmek zorundadır.
Bir diğer idolüm olan kadın ve PR dünyasının duayeni Betül Mardin'den bahsetmek istiyorum. 1995 yılında Uluslar arası Halkla İlişkiler Derneği(IPRA) başkanlığına kadar yükseldi ve IPRA'nın ilk Türk Müslüman Kadın Başkanı oldu. Sayısız ödül ve başarı sahibi olan bence "muhteşem" kadın. Öğütleri düsturumdur. Der ki: "Hep çalışıp üreteceksin, beynin sürekli meşgul olacak, hep koşturman gereken işlerin olacak."
Ona sormuşlar hayatınızı bir kaç cümleyle özetleyebilir misiniz diye? Şöyle demiş: Başarılı, sağlıklı ve mutluyum. Cesaretimi hiçbir zaman kaybetmedim. Tüm gözyaşlarımı neşeye çevirdim, herkesi affettim. İşte yaşamın sırrı burada yatıyor." (Bu sözler kadınlarımıza örnek ve ibret olsun istiyorum.)
Kadın olmak güzeldir aslında, özeldir her kadın. Sarışındır, esmerdir, kumraldır, kızıldır rengi... Anadır, dişidir yeri gelir bir erkekten daha erkektir kadın.
Erkek doğmak ister miydin sorusuna "iyi ki kadınım" diyebilmektir belki de...
Yuvayı yapan dişi kuştur kadın; erkeğini sahiplenen, çocuğunu ezdirmeyen, yeri geldiğinde bir hanım efendi yeri geldiğinde efelenendir kadın.
Yaşadığı toprak, dili, dini, ırkı, rengi ne olursa olsun güçtür, mücadeleci ruhtur, üretkenliktir, berekettir kadın.
Evli, bekar, dul, güzel, çirkin; uzun, kısa; şişman, zayıf; ergen, olgun hiç fark etmez adının yanındaki bu sıfatlar. Onun asıl adı kadındır.
Ve Tolstoy'un bir sözüyle yazımı noktalamak istiyorum. "Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele her zaman yepyenidir."
***

"Hiçbir kız çocuğu güçlü kadın olmak için doğmaz. Hepsi masum hayaller kuran, şımarık birer prensese benzerler. Kaderdir onları cadı, fettan ya da güçlü kadın yapan. Tutulmamış sözler, yarım kalmış kaderler, yaşanmamış mutluluklar, ölümler, ayrılıklar güç verirmiş insana.
Kurulan hayaller iskambil kağıtlarından kule gibi yıkıldığında, ezilmemek için o enkazın altında güç veriyor tanrı insana." (Rana Şehnaz/Bir Yalnızlık Tangosu)

Şimdi soruyorum sana kadınlar bir güne sığar mı?






Yorumlar

Popüler Yayınlar