Duydum Ki Mutsuzmuşsun...







+ Mehmet nasıl? Ne yapıyor? Hiç görüşüyor musunuz?
 
- Canım o evlendi biliyorsun ki. Ama evliliği hiç düzende değil. Annesi gelinden memnun değil.
Mehmet'te üniversiteyi yarıda bıraktı yani eğitimini bile tamamlayamadı. Bursa'da halen. Teknosa'da çalışıyor. Mutlu değil yani... Hayatı yolunda gitmiyor... Senden sonra toparlayamadı...

 
Neler oluyor Gülşah? Mehmet'te kim? Şimdi hikayenin en başına gidiyoruz. Uzun bir yolculuğa hazır mısın?
Mehmet benim lisede deli gibi aşık olduğum çocuktu. İlk ciddi ve en uzun süren ilişkim. Öyle ki lise hayatımın neredeyse tamamında ondan izler var... Kolay değil 3 yılı geçen bir ilişkiydi bizimkisi...
Ona ilk defa askeri liseden atılıp bizim okula ve tesadüfen bizim sınıfa geldiği gün kafamı kaldırır kaldırmaz aşık olmuştum. Okulun en yakışıklı, en zeki ve en popüler çocuğu olmasının yanı sıra en disiplinsiz öğrencisiydi de... İşte benim ona aşık olmamı tetikleyen sebepler de bunlardı. Ne yapayım? Zaten ergenlik çağındasın yaşın 15-16 eee tabii burnunun dikine giden bir kişiliğin de varsa buyurun burdan yakın! Laf dinlemem ki. Kafama taktıysam olacak! "Bu adam hayatta olmaz sana" deseler bile o adam daha çok beyaz atlı prens kıvamındadır gözümde artık.
Kural bu: Birisine aşık olacaksam önce benim etkilenmem, hoşlanmam ya da beğenmem her neyse o gerekiyor maalesef... Yoksa karşı taraf istediği kadar yırtınsın seviyorum diye fısss! Dönüp bakmam eğer birazcık da olsa elektrik almadıysam hiç uğraşmam. Çünkü bir aşka ileride sevebilirim diye başlamadım hiçbir zaman.
Ve Mehmet'e dönecek olursak(yazıda yani) Memoli'ye benziyordu ya! Tv'de Memet Ali Alabora'yı ne zaman görsem hep gülümsüyorum. Heh çıktı ex benimki diye. O an annem filan varsa yanımda(konuyu biliyor) bana bakıp iç çeker ve o da gülümser. Ne yapsın!
"İlk görüşte aşk" bu duygudan çok çektim gerçekten. Düşün adam sapık mı katil mi manyak mı hiç düşünmüyorsun bile olduğun yerde çivilenip kalıyorsun ve "kızın yine aşık anne" moduna geçiveriyorsun. Zaten ilk görüşte karaktere aşık olan varsa beri gelsin! Dünyanın düzeni bu arkadaş! Ne demişler; "Aşık olduğunuzu hissettiğiniz an panik yapmayın. Hemen bir yere oturun, derin nefes alın; katilinizle tanışmanın tadını çıkarın." Ben hep öyle yaptım.
Önce çok iyi arkadaş sonra da birbirine yakışan tatlı bir çift oluvermiştik. Tabii hal böyle olunca herkesin gözü ilişkinizin üzerinde geziyor. Kıskananlar, çekemeyenler, ayırmaya çalışanlar vb gibi pek çok sorunla da uğraşmak zorunda kalmıştık.
Emek, heyecan, mutluluk, aşk, sevgi, bağlılık, güven adına ne varsa dibine kadar yaşadığımız güzel bir ilişkiydi. En masum en temiz en gerçek duygularla inşa edilmişti her şey... Ama sonu ne yazık ki kötü biten/bitirilen...
Ve bir gün yapılan bir hata bütün hayatımı mahvetti! "Aldatıldım" Üstelik benden başka herkesin biliyor olması da ayrı bir acıydı.
Peki bunu hiç mi hissetmedim? Hayır. Ne yazık ki en küçük şüphem olmadı. İleride evleneceğim, çocuklarımın babası diye hayal ettiğim adamın bir gün beni aldatabileceği aklımın ucundan bile geçmezdi.
Hiç mi fark etmedim? Bir gün yanımdayken telefonuna cevapsız arama gelmişti baktığımda Yasemin yazıyordu(o kız) ama bana dershaneden arkadaşım önemli değil dediği için üzerine gitmemiştim ta ki kızla tanışana kadar evet yanlış okumadın kız o kadar yüzsüzdü ki benimle tanışmaya geldi. Aramızda geçen diyaloğu yıllar geçse de unutamam;

+Merhaba ben Yasemin, seninle bu şartlarda tanışmak istemezdim ama inan benim de haberim yoktu senden. 5 aydır benimle birlikte... İstersen aradan çekilebilirim.
- Ben de Gülşah(Normal şartlarda memnun oldum denir bense dumur oldum.) Hayır size mutluluklar dilerim ben çekiliyorum yoldan. (Çok zor olsa da ağzımdan dökülen cümleler...)

Aldatılmak; aşkın zirvesindeyken uçuruma fırlatılmak... Sözlerin, hislerin ve en çok da kendinin değerini yitirdiğine inandığın o an! Psikologların hatta bazı yazarların "en ağır ruhsal darbe" diye nitelendirdiği travma!
Korkunç hissediyorsun kendini, dünyadaki en değersiz insansın artık... Çok korkuyorsun, çok fazla canın yanıyor, uyuyamıyorsun, kocaman bir boşluğa düşüyorsun üstelik seni bu boşluğa kendi elleriyle iten bir zamanlar çok sevdiğin adam, yediğin içtiğin zehir oluyor, bir süre nefes alamadığın gibi mantığın da alamıyor olup biteni "bana bunu nasıl yapar" diye... Hep düşünüyorsun ama bir türlü cevabını bulamıyorsun ya da bulduğun yanıtlar seni tatmin edemiyor. Acı gerçekle yüzleşmek zorundasın artık tek bildiğin bu. Kabullenmek ise yaşarken ölmekle eş değer bir şey ama maalesef durumu kabullenmek zorunda kalıyorsun zaten başka çaren yok. O an elimde tabanca olsa çok rahat katil olabilirdim. Mehmet'i görüp bunun hesabını sormak istedim, yüzüne tükürmek, bağıra çağıra haykırmak istedim "ulan seni her şeyden çok sevmiştim ben" diye... Ama yapmadım/yapamadım. Elime telefonu aldım ve çok uzun bir mesajla bitirdim her şeyi o ise tek bir cümle edemedi... Yaptığı şerefsizliği hiçbir zaman unutmadım/unutamam da... Canımın acısıyla ellerimi açıp ağlayan gözlerle Allah'a dua ederken tek bir şey dilemiştim "Allah'ım onu hayatı boyunca mutsuz et ve bir gün yaptıklarından çok pişman olsun lütfen"... Bayılıyorum Bukowski'nin sanki beni düşünerek söylediği bu söze: "Hıçkırarak ağlayan bir kadının gözyaşları, ağlatan adamın başına geleceklerinin altına atılacak imzadır."


Sonra neler oluyor biliyor musun aldatılanın hayatında? Her şey anlamını yitiriyor, onun için yaptıklarını, nelerden vazgeçtiğini, nasıl bir emek harcadığını, onu deli gibi sevmene rağmen ödül olarak gelen ihaneti sorguluyorsun. Demek ki hiç sevmemiş... Sürekli ağlayan, isyan eden bir kişi haline dönüşüyorsun. En beteri de "güven" duygunu sıfırlayan bu olay yüzünden bir daha hiç kimseye gözü kapalı güvenemiyorsun. Öyle ki aile, dostluk, arkadaşlık ve bundan sonraki aşk ilişkilerinde bile hep şüphecisin artık. En yakın arkadaşımın hatta kankamın bana da mı güvenmiyorsun? sorusu karşısında verdiğim çok net bir cevabı paylaşayım seninle; "ben Allah'tan ve kendimden başka kimseye yüzde yüz güvenmiyorum artık ister kırıl ister sarıl üzgünüm ama durum bu"... İstesen de başaramıyorsun eskisi gibi olmayı ve beynini kemiren/kemirecek olan "acaba" sorusunun muhatabı kesinlikle artık sen ve senin hayatın oluyor. Attığın her adımda, tanıdığın her kişide, yaşadığın her olayda...
Bana söylemişlerdi seni aldatıyor demişlerdi ama ben Mehmet'e inanmayı seçtim ve hatayı tam da bu noktada yaptım. Bir insana %100 güvenme! Çünkü insanoğlu çiğ süt emmiş... Bugün tıpta bile %99.9 doğruluk payı varken neyi tartışıyoruz ki? Aşıkken öyle olmuyor işte yapamıyorsun sen aşık ol tekrar konuşalım diyebilirsin bana evet olabilirim belki de oldum ama hiçbir zaman körü körüne güvenemedim karşımdakine. Çok istedim ama yapamadım. Denedim ama başaramadım. İçimden o şüpheyi, korkuyu bir türlü atamadım. Bu şekilde hayatı karşımdakine zehir de etmedim ama kalp tetikteydi hep kendimi kaptırmamaya çalıştım. İyi ki de öyle yapmışım çünkü o adamların hiçbiri de sözünü tutmadı, çekip gitti sonunda... Hepsi de aynı şeyleri söylemişti hayatıma girerken "sana bunları yapan salakmış" "ben senden asla vazgeçmeyeceğim" "halen mi korkuyorsun? Bana güven" "beni diğerleriyle karıştırma" "artık ben varım" gibi gibi... Oysa ben bu söylediklerine içten içe gülerek içimden "nasılsa bir gün sende gideceksin boşuna yorma kendini" diyordum hep.
Ben lisede şişko, inek, gayet çirkin bir kızdım kabul ediyorum. Aklım fikrim dersti, gece gündüz ders çalışır takdir, teşekkür alabilme yarışında onur belgesine kadar götürürdüm olayı. Mehmet'e aşık olunca bile en çok derslerimi etkiler diye korkmuştum neyse ki öyle olmadı. Haliyle kendine fazla bakmıyor homini gırtlak pufidi kandil tumba yatak diyorsun o zamanlar. Aldatılma sebebini buna bağlamıştım hep çünkü Mehmet'in beni aldattığı kız çok güzeldi evet itiraf ediyorum bunu. Tamam güzellik göreceli bir kavram olabilir ama gerçekten benden çok daha güzeldi ve o gün kendime bir söz vermiştim "Gülşah değişiyorsun, sen de güzelleşiyorsun artık!" Hırsım ve değişimim bu noktada başladı ama her şey çok basit olmadı tabii. Bedelini çok ağır ödedim; kendi kendime uyguladığım diyetle sporu birleştirdim. Ben her geçen gün fiziksel olarak zayıflarken ruhsal olarak güçleniyordum resmen! Aynaya her baktığımda "işte bu" diye sevinçten ağlıyordum. Beni epeydir göremeyenler gördüklerinde şaşırıyor, tanıyamıyor hatta mutasyona uğramışsın sen diyorlardı. Ama bir sorun vardı 60 kilodan 52 kiloya düşüyorsun iyi de doktor kontrolsüz gelişi güzel yaptığım diyet başıma iş açmaz mı? Açar elbet ama o kısmı düşünen kim! Ben artık yollarda bayılmaya başlamıştım. Gözümü hastanede başımda annem ağlarken açtığımda kolumda yediğim serum başımda doktor ve ağzından dökülenler: "bünyede aşırı kansızlık oluşmuş ne yaptın böyle kendine ölüyorsun"...
Toparladım bünyeyi de aklımı da çok geçmeden...
Yıllar sonra yolda tesadüfen karşılaştım Mehmet'le... Beni görünce şaşırdı, ağlamaya başladı ve bir süre sonra da "beni affet, çok pişmanım ne olur bana geri dön. Çocukluktu hepsi. Ben seni unutamadım, olmuyor yapamıyorum" dedi. Bir sürü mektup yazmış onları gönderdi. Okudum sonra yaktım hepsini... Yetmedi elinde kırmızı güllerle kapıma geldi. (Bir daha kırmızı gülü de sevemedim) Gülleri aldım, kokladım ve daha sonra gözünün önünde çöpe attım. Benim için artık yoksun, şimdi git dedim ve gitti... Bir süre haberlerini almaya devam ettim sonra üniversiteyi kazandığını Bursa'ya yerleştiğini ve şu anda evli olduğunu öğrendim. Dünde ortak arkadaşımız Sevgi ile mesajlaşırken birden aklıma Mehmet'i sormak geldi sonrası diyalogdaki gibi zaten...
Dünden beri çok düşündüm yazıyı kaleme almalı mıyım diye? Amacım kimseyi üzmek, kırmak ya da rahatsız etmek değil sadece başımdan geçenleri paylaşmak... Ben mi? zamanında yeteri kadar üzülüp kendimi paraladığım için artık sakinim. Böyle böyle rahatlıyorum sanırım bu da bana terapi bir çeşit. Herkes kendinden bir şeyler bulabilir ve bu yazdıklarımdan dersler çıkartılabilir öyle değil mi? Neticede çevrede karaktersiz insan çok ve bunun cinsiyeti de yok! İlla ki "erkek aldatır" genellemesine karşıyım çevremde de görüyorum, biliyorum aldatan kadın da olabiliyor. Ve sana tavsiyem; seni aldatan insana(sebebi her ne olursa olsun) ikinci bir şans verme, yine yapar/yapacaktır.
Kızgınlığın, nefretin, öfken geçer de; kırılan kalbin, incinen onurun ve yıpranan bedeninin izlerini silemezsin. Şu hayatta hiç kimsenin ahını almayın gerçekten ilahi adalet denilen mekanizma tıkır tıkır işliyor. Sen unutsan da unutuldu diye düşünsen de zaman hesapları aklında tutuyor ve yeri gelince öyle bir yüzüne vuruyor ki o hatayı/hataları nasıl yaptıysan şimdi öde diyor... Herkes hata yapıyor bende yaptım önemli olan son pişmanlık fayda etmez raddesine vardırmamaya çalışmak. Yoksa hep diyorum "hayatın geri yükleme tuşu yok!" Ne ekersen onu biçersin... Ne yazık ki... Ve bir başka söz der ki; alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste!


















Yorumlar

Hektor dedi ki…
Aynı kişiyi yeniden sevmeye evet ama aynı hatalarla karşı karşıya olmaya hayır. Yani göze alman gerekecek şeyler varsa ve sana acı verecekse hayır. Geçmişe dair can sıkıcı anılardan kurtulmak için, üzerine yenilerini (yeni sevgili) koymakla iyi etmişsin.

Sorun, erkeğin eşi veya sevgilisinden başka bir kadınla birlikte olması durumunda, aldatılan kadının kimin tarafından aldatıldığıdır. Bu durumda kadın kendi hemcinsi olan kadın tarafından aldatılmıştır.


Kadınlar erkeklere karşı bu kadar dayanışma içindeyken ve kendi eşitliklerini ve varlıklarını kabul ettirmeye çalışırken; bir kadın, başka bir kadınla evli veya sevgili olan erkekle birlikte oluyorsa; o kadın kendi hemcinsini aldatmıştır. Yani kadını aldatan yine kadındır. Fakat yanlış anlaşılmasın, bu durum erkeklerin, başka kadınlarla birlikte olması hakkını doğurmaz ve yaptığının affedilmesini sağlamaz.

Zorla ayartılma gibi durumlar da olur. Bunun aksini tam ve mutlak olarak iddia etmek gerçekçi olmaz.

Makas iki taraflı keser. Bu olayda bir tarafta erkek varsa, diğer tarafta da kadın vardır. Benim amacım erkeği işin içinden sıyırmak değildir şüphesiz. Kadın erkek çekişmesi yaratmak da değil. Ben size sadece farklı bir bakış açısı sunmak istedim.

İlişkilerde güven esastır. Bir doz kıskançlık da gereklidir. O benim nasılsa sevgilimdir diye davranmak en büyük hatadır. Kuşku yerinde ve dozunda olmak kaydıyla her zaman gereklidir. Kendinden emin olan ve hiçbir çekincesi olmayan kadın, telefonu açıp konuşmak, sesini duymak varken, mesaj atmayı tercih etmez.

Aldatılmak, hata yaptığın anlamına gelmez. Aldatılan olmak acı verse de, her zaman aldatan olmak daha soylu bir davranıştır.

Hektor değişik bir bakış açısı olmuş yazdıların, teşekkürler ama son yazdığın "her zaman aldatan olmak daha soylu bir davranıştır." Sözlerine kesinlikle katılmadığımı belirtmek istiyorum. Aldatan olmak ya da diğer bir deyişle aldatmak soyluluk değil acizliktir ve bu durum kişinin karakterini yansıtır. Saygılar!
Hektor dedi ki…
Yorumumun son paragrafının, "aldatılan olmak acı verse de, her zaman aldatan olmak daha soylu bir davranıştır" cümlesi, yazının bütünü göz önüne getirildiğinde de anlaşılacağı üzre; "aldatılan olmak acı verse de, her zaman aldatılan olmak, aldatmaktan daha soylu bir davranıştır" şeklinde olacaktır, düzeltir özür dilerim.

Hektor dedi ki…
Ya da "aldatılmak, hata yaptığın anlamına gelmez. Aldatılan olmak acı verse de, her zaman aldatan olmaktan daha soylu bir davranıştır" şeklinde de okuyabilirsin. Teşekkür ederim.

Hektor, yorumunun sonunda bir yanlışlık olduğunu fark etmiştim ama emin olamadım, hatanı anlayıp düzelttiğin için teşekkür ediyorum. Saygılar ve sevgiler!...

Popüler Yayınlar